Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan’ın Alçakgönüllülükle Başlayıp Tutkuyla Dağılan Dostluğuna Yakından Bakış
Türkiye’yi 20 yıldır yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi; Türkiye’nin en merkeziyetçi cumhurbaşkanına başkaldırarak kurulmuş bir reform hareketiydi. İsyanla birleşen hareketin liderlerinin kaderleri güç ve iktidarla sınandı. Alçakgönüllülükle başlayan dostlukları tutkuyla paramparça oldu.
Kaynak:https://twitter.com/aybaltacı
Ali Yağız Baltacı’ya göre 16 Ocak 1998’de Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer’in açıklamasıyla ayağa kalktı.
Milliyetçiler partilerinin kapatılmasına alışıktı. Daha önce de Milli Nizam ve Milli Selamet Partileri kapatılmıştı.
Refah Partisi kapatılmakla kalmadı, hareketin büyük önderi Necmettin Erbakan da siyasetten men edildi.
Tıpkı Erbakan gibi mühendis olan Kutan’ın lideriyle tek ortak noktaları uzmanlıkları değildi.
28 Şubat’ın da etkisiyle Türkiye’deki İslamcı siyasetin ve dindar kitlelerin tek umudu olan Fazilet Partisi, 1999 seçimlerinde önemli ölçüde oy kaybetmiştir.
Oy kayıpları ve dinamizm, bire bir başkanların ve siyasi kültürün devam etmesi ve sonuç alınamaması Milli Görüş hareketini kaynatmaya başladı.
Fazilet Partisi içinde kendilerine “genç siyasetçiler” diyen bir grup, il ve ilçe kongrelerinde kendi adaylarını genel merkez önüne çıkarmaya başladı.
Yenilikçi ekibe liderlik eden iki isim vardı; Partinin Kayseri Milletvekili Abdullah Gül ile Manisa Milletvekili ve TBMM Küme Başkan Vekili Bülent Arınç.
Bu iki isim etrafında toplanan “Genç Erdemler” 1999 Seçimlerinden sonra farklı bir çizgi izlemeye başladı.
Özellikle “Batı karşıtlığı” sorunu en hassas damardı. Çünkü Milli Görüş’ü Milli Görüş yapan “Milliyetçi”, “İstiklalci” ve “Anti-Emperyalist” tezleriydi.
Buna karşılık Yenilikçiler, Batı ile uyumlu muhafazakar bir parti istiyorlardı. Bunun genel merkez tarafından kabul edilmesi mümkün değildi.
Fakat; 1969’dan beri ilmek ilmek örülmüş, darbelerden, muhtıralardan, ateş çemberlerinden çıkan; Türkiye’de din sosyolojisinin hayat kurtarıcı olarak benimsediği tek partiden ayrılmak, Yenilikçiler için olumlu sonuçlar vermeyecektir.
Yasaklanan köşesinden olup biteni izleyen Necmettin Erbakan, parti içinde filizlenen yenilikçi hareket için “buzağı çıplak”, “çocuk” gibi küçümseyici sözler kullandı.
Erbakan haklıydı. Kurucu lideri olduğu ve hayatını adadığı hareketin örgütlenmesi dediğini yaptı.
Yine de yenilikçiler pes etmedi. 14 Mayıs 2001’de yapılacak Büyük Kongre’de Genel Lider adayını belirlemeye karar verdiler.
Yenilikçiler Abdullah Gül’ü mevcut Genel Başkan adayı Genelkurmay Başkanı Recai Kutan’ın karşısına çıkardı.
İyi, Erbakan kongre salonunda yoktu ama Yenilikçilerin adayı Abdullah Gül, “hocayı satanı satarız” sloganları altında hakaretlerle konuşmak zorunda kaldı. Sözleri hep böyle kesildi…
Hoca’ya mutlak sadakatle bağlı delegelerin “çocukları bunaltacağı” düşünülen kongre büyük bir sürprizle sona erdi.
Herkes şoktaydı. Partideki yenilikçilerin önemli bir karşılığı olduğu ortaya çıktı. Ancak Necmettin Erbakan nuh dedi, peygamber demedi. Recai Kutan’a ajanslardaki tüm yenilikçileri tasfiye etmesi talimatını verdi.
22 Haziran 2001’de FP de RP’nin devamı olduğu gerekçesiyle kapatıldı. Bu, yenilikçilerin beklediği fırsattı çünkü “bölücü” olarak damgalanmadan kendi siyasi çıkışlarını yapmak için karşı konulamaz bir fırsattı.
Necmettin Erbakan’ın imzasıyla Saadet Partisi 20 Temmuz’da kuruldu. Erbakan tüm ekiplerine Saadet’e geçmeleri talimatını verse de bu sefer partinin büyük bir kısmından tanıdık olmayan bir ses duydu. “Gelmiyoruz”
Fazilet Partisi takımları resmen ikiye bölündü. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki 103 milletvekilinden 48’i Fazilet Partisi’ne, 51’i ise 14 Ağustos’ta kurulan AK Parti’ye katıldı.
Sadece AK Parti’nin değil Türkiye’nin de kaderini değiştiren bu “gerçekçi” kararı bizzat Abdullah Gül verdi. Erdoğan’ın giriş-çıkış süreçlerini ve kamuoyu nezdinde artan popülaritesini görerek liderliği devretti.
Gül savaşmak yerine uzlaşmayı seçti ve liderliği Erdoğan’a devretti. 3 Kasım 2002’de AK Parti tek başına iktidara gelince Abdullah Gül, Erdoğan’ın yasağı sona erene kadar başbakanlığını sürdürdü ve ardından başbakanlığı kendisi devretti.
Üstelik 2018’de Erdoğan karşı cephenin Cumhurbaşkanı Adayı Abdullah Gül olma noktasına bile geldi.